İDARİ YARGILAMA USULÜNDE İPTAL VE TAM YARGI DAVALARI

LL.M. Av. Berkay ERGÜN

Ahmet GELMEZ

İDARİ YARGILAMA USULÜNDE İPTAL VE TAM YARGI DAVALARI

(Annulment and Full Remedy Actions in Administative Procedural Law)

 

ÖZET

 

İdare hukuku kamu yönetiminin yani idarenin kuruluşunu ve mekanizmasını tanzim eden kamu hukuku dalıdır. Her idare idare hukukuna dayanarak eylemlerde bulunmakta ve işlemler tesis etmektedir. Bunun neticesinde idarenin yapmış olduğu işlemler ve eylemlerden uyuşmazlıklar doğabilmektedir. İdarenin işlem ve eylemleri neticesinde doğan davalara “ idari dava ” denmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’na göre idari davalar iptal davaları ve tam yargı davaları olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Çalışmamızda ise bu dava türleri incelemeye tabi tutulmuştur.

İlk bölümde iptal davasının, ikinci bölümde ise tam yargı davasının; içeriğine, konusuna, taraflarına, dava süresine, yetkili ve görevli mahkemesine ve sonuçlarına ilişkin esaslar incelenmiştir. Bu incelemeler esnasında, doktrin görüşlerinden ve Danıştay kararlarından da faydalanılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER: İdari Yargı, İdari Yargılama Usulü Kanunu, İdari Dava, İptal Davası, Tam Yargı Davası, İdari İşlem, İdari Eylem, İdari Sözleşmeler, Yürütmenin Durdurulması.

 

*   İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat. Elite Hukuk kurucusu.

** Sakarya Üniversitesi – Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi.

ABSTRACT

 

Administrative law is a branch of public law that regulates the establishment and mechanism of public administration. Each administration acts and establishes transactions based on administrative law. As a consequence, conflicts may spring from the actions and actions taken by the administration. As a result of the actions and actions of the administration, the cases arising are called administrative cases.

According to the Administrative Judicial Procedure Law No.2577, administrative cases are classified into two parts: annulment actions and full remedy actions. In our study, these kinds of cases were examined.

In the first part, the annulment action, the second part of the full remedy action; the principles as regards the content, subject, their parties, the duration of the case, the competent and the court of duty and the results are examined. During these examinations, doctrine opinions and Council of State rulings were benefited as well.

KEYWORDS: Administrative Jurisdiction, Procedure of Administrative Justice, Administrative Action, Annulment Actions, Full Remedy Actions, Administrative Act, Administrative Action, Administrative Contracts, Issue of Stay Order.

 

GİRİŞ

 

İdare sözlük anlamı bakımından birden fazla manaya gelmektedir. İdare kelimesi Anayasamızda üç faklı manada yer almıştır. Anayasa md.123/1’de idare, hem örgüt hem de idari etkinlik manasında kullanılmıştır. Anayasa md.125’de idare, organik yani şekli manada bir örgütü ifade eder. Anayasa md.126/2’de ise idare, maddi anlamda yani idari etkinlik manasında kullanılmıştır[1]. Devlet idaresi ve kişiler yüzyıllar boyunca birbiriyle ilişki içerisinde olmuş ve bu ilişki neticesinde çeşitli uyuşmazlıklar cereyan etmiştir. Devlet otoritesi gücü karşısında kişileri korumak amacıyla bir hukuki yol gereksinimi duyulmuştur. Bu düşüncenin bir ürünü olarak iptal davası ve tam yargı davası karşımıza çıkmıştır. İptal ve tam yargı davalarının varlığı, bireylerin hak ve özgürlüklerini koruma altına alan, erkleri hukuka bağlı kalan bir hukuk devletinde bilhassa önem arz etmiştir. İdarenin kamu gücünü kullanarak gerçekleştirdiği işlem ve eylemler iptal veya tam yargı davalarına konu olmaktadır.

İdari işlemler idarenin tek taraflı ve icrai olarak idare hukuku bağlamında yapmış olduğu işlemlerdir[2]. İdari eylemler ise idarenin maddi anlamda amme hizmetine yönelik eylem ve hareketleridir[3]. Son olarak idari sözleşmeler ise, idarenin amme hizmetlerinin gerçekleşmesi için yapmış oldukları sözleşmelerdir. İptal davaları ile birlikte, menfaati idarenin bir işlemi ile ihlal edilmiş kimseler söz konusu işlemin iptalini istemekte bu işlemin hukuka aykırılığını öne sürmektedirler. Bunun yanında tam yargı davaları ile kişiler idarenin işlem, eylem ve sözleşmelerinden uğramış oldukları zararların tazminini istemektedirler.

Çalışmada, iptal davalarının ve tam yargı davalarının konusu, bu davaların hangi yetkili görevli mahkemede açılacağı, süreleri ve bu davaların ortaya çıkarmış olduğu sonuçlara değinilecektir. İdarenin taraf olduğu ancak idare hukuku konusunu teşkil etmeyen davalar (idarenin taraf olduğu özel hukuk kaynaklı kira davaları yahut ceza davaları vs.) ise çalışma kapsamımızın dışında bırakılmıştır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu çalışmamızda kısaca “İYUK” olarak karşınıza çıkacaktır.

BİRİNCİ BÖLÜM

1.İPTAL DAVASI

I.TANIM VE MEVZUAT

İptal davası, geçmişe etkili olarak bütün hüküm ve sonuçlarıyla, hukuka aykırılık teşkil eden bir idari işlemin ortadan kaldırılmasına yönelik bir dava türüdür[4]. İptal davası hukuka aykırı olan idari işlemin iptal edilmesini sağlar[5]. İdari işlemler, idarenin hukuk aleminde bir sonuç oluşturmasına yönelik irade beyanlarıdır[6]

İdari dava türleri İYUK md.2’de düzenleme altına alınmıştır. İptal davası 2.maddenin (1-a) fıkrasında bir idari dava türü olarak düzenlenmiş olup idari dava niteliğine haizdir. Söz konusu maddeye göre, iptal davası, “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaati ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak ifade edilmiştir.

II.ÖZELLİKLER

1.İptal davası, idarenin idari işlem bağlamında hukuka uygunluğunu sağlayan bir yargısal denetim aracıdır. İptal davası ile idari işlemin haiz olduğu hukuka uygunluk karinesi yok olmaktadır[7].

2.İptal davaları objektif niteliği haiz bir dava türüdür. Yalnız davacı değil herkes iptal davasının kararından yararlanır çünkü karar herkes için hüküm ve sonuç doğurur ve dolayısıyla, etki alanı sadece taraflar arasında kalmaz[8].

3.İptal davasının açılabilmesi için hak ihlali olması aranmamakla birlikte menfaat ihlalinin varlığı yeterli görülmüştür. Bu menfaat ise kişisel, meşru ve güncel bir menfaat olmalıdır. İYUK madde 2 (a) bendinde menfaat ihlali kavramına yer verilmiş, iptal davasının menfaati ihlal edilenler tarafından açılabileceği düzenlenmiştir.

Danıştay’ın 2009 tarihli bir kararında; “…iptal davası açılabilmesi için, ilgililerin dava konusu edilen işlem nedeniyle menfaatlerinin ihlal edilmiş olması yeterli olup, bu işlemle ilişkilerinin dava sonuna kadar sürmesi gerekmemektedir”[9] denilerek bu husus belirtilmiştir.

4.İptal davası hukuka aykırılık durumunun varlığı halinde açılabilmektedir. İptal davası hukukilik denetimi çerçevesinde gerçekleştirilir ve söz konusu işlemin hukuka aykırı olup olmadığı inceleme altına alınır. İYUK md.2/1-a’ya göre iptal davalarında hukuka uygunluk denetimi idari işlemin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları üzerinden yapılır. Yerindelik denetimi ise, üst kademenin, alt kademenin yapmış olduğu eylem ve işlemlerinin “yerinde olup olmadığına” karar vermesi ve “kamu yararına” uygun olup olmadığına karar vermesi durumunda, eylem ya da işlemi değiştirmesi ya da durdurmasıdır[10]. Yerindelik denetimi iptal davalarında yapılamamaktadır[11].

5.Anayasa Mahkemesi iptal kararları geçmişe yürümezken[12], iptal davası ile birlikte hukuka aykırı işlem iptal edilmekle birlikte geriye yürümekte, geçmişe etkili olarak sonuç ve hüküm doğurmaktadır.

6.İptal davaları genele etkili olma özelliğini taşır. İptal davalarında çıkan kararlardan davacılar kadar davacı olmayanların da yararlanabilmektedir[13]. Mesela, bir genelgenin iptal edilmesi ile birlikte yalnızca davacı iptal kararından yararlanmış olmaz, herkes bu karardan yararlanmaktadır. Örneğin, korona virüs döneminde, 29 Mayıs 2020 tarihinde çıkartılmış, ‘’81 İl Valiliğine 18 Yaş Altı ile 65 Yaş ve Üzeri Kişilerin Sokağa Çıkma Kısıtlaması Genelgesi’’, sokağa çıkma yasağına ilişkin bir genelgedir. Herhangi bir kimsenin söz konusu genelgeye yönelik iptal davası açıp genelgenin iptal edilmesi durumunda tüm 18 yaş altı ve 65 yaş üstü vatandaşlar bu karardan yararlanabilecektir.

III.KONUSU

İptal davasına yalnızca idari işlemler konu olabilirler. İdari eylem ve idari sözleşmelere yönelik iptal davası açılamaz. Fakat bazı istisnai durumlarda idari sözleşmelerin de iptal davasına konu olabileceği öne sürülmektedir. Buna ileride değineceğiz.

İdari işlemlerin iptal davasına konu olması için birtakım ön koşullar mevcuttur. Bu ön koşullar İYUK md.14/3-d’de düzenleme altına alınmıştır. Buna göre bir idari işlemin iptal davasına konu olabilmesi için aranan ilk ön koşul idari işlemin kesinleşmiş bir idari işlem olmasıdır. Kesinleşmiş işlemden kasıt, başka bir mercii tarafından onaylanmaya ihtiyacı olmayan işlemdir[14]. Örneğin kaymakamlık tarafından yapılan bir idari işlemin valilik onayına bağlı olması gibi bir durum söz konusu olduğunda bu idari işlemin kesinleşmiş bir idari işlem olduğu söylenemez.

Diğer ön koşul ise, idari işlemin yürütülmesi gereken bir idari işlem olmasıdır. Dolayısıyla idari işleme yalnızca icrai niteliği haiz işlemler konu olabilecektir. İcrai niteliği haiz işlemler ilgili kişilerin hukuki durumlarında değişiklik meydana getirmektedir. Örneğin bir memurun atama kararı veyahut bir öğrenciye verilmiş olan disiplin cezası icrai niteliği haizdir. Fakat bu atamanın gerçekleşmesi için yapılan idari yazışmalar veyahut öğrenci hakkında ceza almadan önce tutulmuş olan tutanaklar icrai niteliği haiz değillerdir.

İdari sözleşmelere geldiğimizde ise, kural olarak idari sözleşmeler iptal davasının konusunu oluşturmazlar. İdari işlemlerden bahsederken idari işlemlerin tek taraflı olduğundan bahsetmiştik, idari sözleşmelerde ise idari işlemlerden farklı olarak iki taraf söz konusudur. Bunun yanı sıra idari sözleşmeler idari işlemlerden farklı olarak sübjektif niteliği haizdir. Dolayısıyla idari sözleşme ile bağlantılı hak ve borç altında olmayanların iptal davası açabilmesi mümkün değildir[15].

İdari sözleşmelerin iptal davasına konu olabilmesine yönelik bazı istisnalar bulunmaktadır. Buna göre ilk olarak, sözleşmeden ayrılabilir niteliği haiz idari işlemlere iptal davası açılabilmektedir. Bu tip idari işlemler zaten başlı başına tek taraflı idari işlem sıfatını taşımaktadırlar. Dolayısıyla iptal davasına konu olabilmektedir. Örneğin Danıştay bir kararında; Yükseköğretim Kurulunda yapılmış olan seçimde sı­ralamada ilk üçte yer almış olan rektör adaylarının Cumhurbaşkanlığına bildirildiği, bu kademede Cumhurbaşkanlığına sunulmuş olan üç adaydan biri ile altı aday­dan geriye kalmış olan ikisinin adaylıktan çekilmesi üzerine, Yükseköğ­retim Genel Kurulunda yapılmış olan aday tayini seçimlerinde en fazla oyu almış olan dördüncü adayın Cumhurbaşkanlığına bildirilmesi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından bu kişinin söz konusu üniversitenin rektörlüğüne atandı­ğı, dördüncü adayın Cumhurbaşkanlığı makamına bildirilmesi ile kesin karar olan rektör atama işlemi gerçekleştiğinden ve böylelikle yeni bir hukuki durumun meydana geldiği, bu işlemin yürütülebilir ve kesin bir işlem sıfatına haiz olduğu, esasında rektör seçiminin her kademesinde meydana getirilmiş olan işlemlerin her birisinin kendi başlarına yeni hukuki durumlar ve huku­ki neticeler oluşturduğu, kesin ve yürütülebilir işlem olduklarını Cum­hurbaşkanlığı makamına sunulmuş olan listeden iki kişiye inmiş olan rektör aday sayısının 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununca üç kişiye tamamlanması­nın ve Cumhurbaşkanının rektör ataması işleminde mevzuata ve huku­ka aykırılığın bulunmadığı belirtilmiştir[16].

İkinci olarak, idari hizmet sözleşmelerinin de iptal davasına konu olabileceği kabul edilmektedir. Örneğin bir kamu tüzel kişisi nezdinde bir akit ile beraber istihdam olunan ancak işçi statüsüne haiz olmayan kişiler bulunmaktadır. Örneğin sözleşmeli personeller işçi sayılmayan kamu görevlilerindendir, buradaki sözleşmeli personel ilişkisinde var olan idari sözleşme bir idari hizmet sözleşmesidir[17].

Son olarak; idari sözleşmelere karşı iptal davası açılamaması karşısında, kanunla birlikte bu kurala istisna getirilebilmektedir.

IV.DAVACI VE DAVALI

İptal davasında davacı taraf, ilk olarak dava açabilme ehliyetine sahip olmalıdır. Dava ehliyeti Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 51.maddesinde düzenleme altına alınmıştır. Buna göre dava ehliyeti medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenmektedir. Medeni hakları kullanma ehliyetine fiil ehliyeti denmektedir. Fiil ehliyetine sahip olunması için, kişinin temyiz gücüne sahip olması, reşit olması ve kısıtlı olmaması gerekmektedir. İkinci olarak ise iptal davası açılabilmesi için davada taraf olma ehliyeti gerekmektedir Buna göre davacı hak ehliyetine haiz olmalıdır. Bu koşulları sağlamayanlar, kanuni temsilcileri olan vasi veyahut velileri aracılığıyla dava açabilirler. Tüzel kişiler, yetkili organlarınca iptal davası açabilmektedir[18].

Bu aşamaya kadar davacı açısından genel kurallar uygulanmaktadır. İptal davasının davacıya yönelik kendine has olan şartı ‘’menfaat’’ koşuludur. Buna göre davacı iptal davasını açabilmesi için davacı olan kişinin bir menfaat ihlaline uğramış olması şarttır. İYUK md.2’de iptal davasının menfaati ihlal edilenler tarafından açılabileceği düzenlenmiştir.

Davalı husumetin yöneltildiği kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. İptal davasında husumetin yöneltildiği kişi yani davalı kendisine yönelik davanın açıldığı kamu tüzel kişisidir[19]. Diğer bir deyişle idari işlemi tesis etmiş bulunan idari makamdır.

V.SÜRELER

İptal davası açılmasına ilişkin süreler İYUK md.7’de düzenleme altına alınmıştır. Buna göre, Danıştay ve idare mahkemelerinde altmış gün, vergi mahkemelerinde ise otuz gün şeklinde iptal davası açma süresi belirlenmiştir. Belirlenmiş olan bu süreler genel dava açma süreleridir. Bunun yanında özel dava süreleri de düzenleme altına alınmıştır. İYUK md.20/A’ya göre, ivedi yargılama usulünün uygulanmış olduğu davalarda otuz günlük süre dava açma süresi olarak belirlenmiştir. Bu süreler hak düşürücü niteliğini haizdirler[20].

İYUK madde 7/2-a ve 7/b’ye göre idari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapılmış olduğu, vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda; tahakkuku tahsile bağlı bulunan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gerekli olan konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; tarihi izleyen günden bil itibar dava açma süresi başlar.

İptal davası açılmasından evvel ilgililer idareye, yapılmış olan idari işlemin değiştirilmesini, kaldırılmasını veya yeni bir işlem yapılmasını talebiyle başvuruda bulunabilmektedir[21]. Bu başvuru altmış gün içerisinde yapılabilmektedir. Bu başvuru sonucunda dava açma süresi durmaktadır.

VI.GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

Görev kuralları mahkemeler arasındaki uzmanlık ilişkisidir. Bir davaya hangi mahkemenin bakacağı görev kuralları ile belirlenmiştir. Dava görevsiz mahkemede açılırsa bu dava usulden reddedilir. 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5.maddesinde,  idare mahkemelerinin, genel görevli mahkeme olduğu düzenleme altına alınmıştır. Özel görevli mahkeme olarak vergi mahkemeleri ve Danıştay düzenlenmiştir. Bir idari dava ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’ın[22] veya vergi mahkemelerinin alanına[23] girmiyorsa o dava idare mahkemesinde açılır.

VII.İPTAL DAVASININ SONUÇLARI

İptal davası ile beraber davacı dava konusu işlemin iptalini talep etmektedir. Davacının iptal talebi dava sonucunda ya reddedilir ya da söz konusu işlem iptal edilir.

İptal davasından ret kararı çıkması iki sebebe bağlıdır. Buna göre idari yargı, davanın ön şartlarının sağlanmaması veyahut iptali gerektirecek bir sebebin bulunamaması halinde[24] ret kararı verir. Örneğin fiil ehliyeti bulunmayan bir kişinin dava açması halinde dava ön şartın sağlanmaması dolayısıyla usulden reddedilecektir. Ön şartları sağlamadığı dolayısıyla davası reddolunan davacı şartları sağlayarak davayı tekrar açabilir fakat dava süre bakımından reddolunmuş ise iptal davasında dava açma sürelerinin hak düşürücü olması dolayısıyla davacı bir daha bu davayı açamaz[25]. Davada söz konusu işlem incelenip bir hukuka aykırılığın tespit edilmemesi halinde de dava esastan reddedilecek ve davacı bir daha belitmiş olduğu sebepler ile birlikte iptal davası açamayacaktır.

Davadan iptal kararının çıkması ve bu kararın kesinleşmesi halinde ise hukuka aykırı görülen işlemin bütün hüküm ve sonuçları hukuk aleminden kalkmaktadır[26]. İptal kararları niteliği itibariyle geçmişe etkilidir, dava konusu idari işlemin tesis edildiği andan itibaren varlığına son verir.  İptal kararı ile birlikte bu karar, taraf olmayanlar açısından da etkililik arz eder.

İptal kararı verildikten sonra kararın uygulanması hususu İYUK md.28’de düzenleme altına alınmıştır. Buna göre, ‘’Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.’’ Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesisi gerçekleştirilmeyen veya eyleminde bulunulmayan durumlarda idare aleyhinde Danıştay ve ilgili idare mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

VIII.YÜRÜTMENİN DURDURULMASI

İYUK m.27’ye göre, Danıştay veyahut idare mahkemelerinde iptal davasının açılmış olması idari işlemin yürütülmesini durdurmaz. Yine aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre; vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilmiş olan bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.

Yürütmenin durdurulması, idari işlemin iptali için açılmış olan davada söz konusu idari işlemin hukuka aykırılık teşkil etme ihtimaline binanen telafisi güç ve imkansız durumların meydana gelmemesi maksadıyla varlığını sürdürmektedir. Örneğin  memur bir kimsenin re’sen emekliye sevk edilmesi idari işlemine yönelik açılmış olan ve yürütmenin durdurulması talebini içeren iptal davasında yürütmenin durdurulmasına karar verilir ise, memur eski görevine iade edilmelidir.

Yürütmenin durdurulması kararı alınması birtakım şartlara bağlıdır. İYUK m.27/2’ye göre,  Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması durumunda telafisi güç ya da imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan ya da savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla birlikte etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra tekrar karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. Buna mukabil, kamu görevlileri hakkında tesis edilmiş olan atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici ya da sürekli görevlendirmelere yönelik idari işlemler, uygulanmakla beraber etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. İYUK m.27/6’ya göre ise, yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir; fakat durumun gereklerine göre teminat aranmayabilir. Taraflar arasında teminat ile alakalı olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme ya da hakim tarafından çözümlenir.

Yürütmenin durdurulması kararının verilmesi hakimin takdir yetkisine bağlı bir durumdur. Hakim yürütmenin durdurulması kararı için gereken koşullar sağlansa dahi söz konusu kararı vermeyebilir.

Anayasa madde 125/6’ya göre; yasa, olağanüstü hallerde, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir.

İdare mahkemesi tarafında verilmiş olan yürütmenin durdurulması kararına karşı bölge idare mahkemesinde, Danıştay dava dairelerince verilmiş olan yürütmenin durdurulması kararlarına karşı ise Danıştay Dava Daireleri Kurulunda, yedi gün içinde itirazda bulunulabilir. Dosya, itiraz edilen makama ulaşmasının ardından yedi gün içinde karara bağlanır. Bu karar kesinlik arz eder.

Yürütmenin durdurulması kararına itirazın istisnasını İYUK madde 20/A ve İYUK madde 20/B oluşturur. İYUK madde 20/A’ya göre, ivedi yargılama usulünün uygulandığı durumlar ve İYUK madde 20/B’ye göre, ÖSMYM ve MEB tarafından yapılan ortak ve merkezi sınavlara ilişkin açılacak olan davalarda, yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilecek olan kararlara itiraz yolu kapalıdır.

Yürütmenin durdurulması kararı alındığı tarihten itibaren 30 gün içinde uygulanmalıdır, uygulanmaması durumunda mahkeme kararını uygulamayan idareye yönelik maddi ve manevi tazminat davası açılabilir[27].

İKİNCİ BÖLÜM

2.TAM YARGI DAVASI

I.TANIM VE MEVZUAT

 

Tam yargı davaları, ihlale uğramış bir hakkın icra edilmesi veyahut maruz kalınan zararın giderilmesine yönelik açılan bir idari dava türüdür[28]. Tam yargı davası ile beraber uğranılan zarar tazmin ettirilir.

Tam yargı davası İYUK 2.maddenin (1-b) fıkrasında bir idari dava türü olarak düzenlenmiş olup idari dava niteliğini haizdir. Söz konusu maddeye göre; tam yargı davası, “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar” olarak ifade edilmiştir.

II.ÖZELLİKLER

Tam yargı davası iptal davasına nazaran sübjektif bir nitelik taşımakla beraber kişisel hakların ihlali dolayısıyla açılmaktadır. Bunların yanı sıra iptal davasının konusu idari işlemler iken tam yargı davasının konusu idari işlem, idari eylem ve idari sözleşmeler olabilmektedir[29].

III.TAM YARGI DAVASI ÇEŞİTLERİ

Tam yargı davaları tazminat davaları, istirdat davaları, vergi davaları ve idari sözleşmeden doğan davalar şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Tazminat davasında maruz kalınan hak ihlali dolayısıyla uğranılan zarar talep edilmektedir. Buna tıbbi uygulama hataları dolayısıyla ortaya çıkan malpraktis davaları örnek olarak gösterilebilmektedir. Malpraktis davaları, kamu hastaneleri veya sağlık kuruluşları aleyhine tıbbi uygulama hatası nedeniyle açılabilmektedir. Şirket, adi ortaklık ya da gerçek kişilerin işletici olarak bulunduğu özel hastaneler aleyhine açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarına bakmaya tüketici mahkemeleri görevlidir[30]. Malpraktise, sol kalça total proteziyle ameliyatı gereken hastanın sağ kalçasından ameliyat edilmesi üzerine hareket kabiliyetinin zayıflaması sonucu açılan tazminat davası örnek gösterilebilir[31].

İstirdat, kelime manası olarak geri alma manasına gelir. İstirdat davası, idarenin haksız yere almış olduğu malın veya paranın geri alınması maksadıyla açılan davalardır[32].

Vergi davalarının hangi dava türüne girdiği hususunda doktrinde tartışmalar bulunmaktadır. Vergi davaları, vergi mükellefi veya sorumlusu tarafından, vergi mahkemelerinde açılmakta olan davalardır[33]. Vergi uyuşmazlıkları hem tam yargı hem de iptal davasına konu olabilmektedir. Vergi davalarıyla hem yapılmış olan bir işlemin iptali istenebilir ve dolayısıyla iptal davasına konu olabilir hem de yapılmış olan bir işlemin geri alınması istenerek tam yargı davasına konu olabilir[34]. Kanımızca vergi davasıyla, sadece işlemin iptalinin değil, kaldırma ve geri alma gibi kararlarının da verilebilmesi sebebiyle vergi davasının tam yargı davalarının bir türü olarak yer almasını kabul ediyoruz. Örneğin yanlış tahsil edilmiş bir verginin geri alınmasına ilişkin bir dava tam yargı davası olarak karşımıza çıkacaktır bu işlemin iptali için ise iptal davası açılması gerekmektedir.

Son olarak idari sözleşmelerden doğan davalar tam yargı davasının bir çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin imtiyaz sözleşmesinden ötürü ortaya çıkan bir uyuşmazlık sonucu tam yargı davası açılacaktır.

IV.KONUSU

Tam yargı davasının konusunu idari işlemler, idari sözleşmeler ve idari eylemler oluşturmaktadır.

İdari işlemlere yönelik açılacak tam yargı davaları için söz konusu idari işlemin uygulanması zorunluluğu vardır[35]. İdari işlemlere yönelik tam yargı davası açılması; iptal davasıyla birlikte, iptal davası açılmadan önce veya sonra veyahut da sadece tam yargı davası açılması şeklinde gerçekleşebilir.

İdari eylem, idarenin yapmış olduğu hareket ve davranışlarına verilen isimdir[36] İdari eylemlere yönelik tam yargı davası açılmak istendiğinde ise bir ön şart olarak idareye başvurma zorunluluğu getirilmiştir. İdareye başvurmadan idarenin eyleminden zarar gören kişi tam yargı davası açamaz.

İdari sözleşme, üstün imtiyaz ve imtiyazları kullanan bir idari makam tarafından oluşturulan bir sözleşme olup temasını kamu hizmetlerini yerine getirme oluşturmaktadır[37]. İdari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar idari sözleşmenin yapılması sonrası veya uygulanması esnasında ortaya çıkabilmektedir. İdari sözleşme yapılmadan evvel ortaya çıkan uyuşmazlıkların konusu idari işlemdir.

V.DAVACI VE DAVALI

Tam yargı davasında davacı iptal davasında olduğu gibi hak ve fiil ehliyetine sahip olmalı, bunun yanında tam yargı davasından farklı olarak davacının menfaat değil de hak ihlali şartının gerçekleşmiş olması gerekmektedir[38].

Davalı idari işlemi veya eylemi veyahut da sözleşmeyi gerçekleştirmiş olan idari makamdır.

VI.SÜRELER

İdari eyleme yönelik dava açılması hususunda bir ve beş yıllık süreler belirlenmiştir[39]. Buna göre bir idari eylem sonucunda hakları ihlal edilmiş kişi idarenin bu eylemini öğrendiği andan itibaren bir yıl, her halükarda ise eylemden itibaren beş yıl içerisinde, ön koşul olan idareye başvuru koşulunu sağladıktan sonra tam yargı davası açabilir. İdareye başvurulduktan sonra kısmen veya tamamen ret kararı gelmesi halinde işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veyahut istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren kişi altmış gün içerisinde tam yargı davası açabilmektedir.

İdari işleme veyahut uygulaması aleyhine açılacak olan tam yargı davasında, idari işleme yönelik doğrudan doğruya bir tam yargı davası açılması halinde, idari işlemin tebliğ tarihinden itibaren, uygulanması ve beraberinde doğan zararlara yönelik ise uygulanma tarihini izleyen günden itibaren 60 günlük süre zarfında tam yargı davası açılmalıdır[40]. Altmış günlük bu dava süresi vergi davalarında otuz gün olarak karşımıza çıkmaktadır. İdari işleme yönelik hem iptal hem de tam yargı davasının açılması durumunda ise söz konusu idari işlemin bildirimini izleyen günden bil itibar altmış gün içerisinde davacı davayı açar[41]. İptal davasının ardından tam yargı davası açılması halinde iptal kararının davacıya tebliğden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açılabilir.

İdari sözleşmelerde ise, idari sözleşmenin özel tarafı sözleşmenin zamanaşımı süresi çerçevesinde idareden zararın tazminini istemelidir. Bu talebe ret kararı verilmesi veya cevap verilmemesi durumunda altmış gün içerisinde tam yargı davası açılabilir[42].

VII.YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME

İYUK madde 36’ya göre, idari sözleşmelerden doğanlar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme, idari işlemlere yönelik tam yargı davası açılacak ise o işleme karşı iptal davası açıldığında hangi yer idare mahkemesi yetkili ise yine o mahkeme, yetkilidir. Zarar, bayındırlık ve ulaştırma türü gibi bir hizmetten veyahut idarenin herhangi bir eyleminden doğmuş ise, hizmetin görüldüğü veya eylemin yapıldığı yer idare mahkemesi, yetkilidir. Diğer hallerde ise davacının ikametgahının bulunduğu yer idare mahkemesi yetkilidir.

İdari sözleşmelerde ise İYUK madde 32’ye göre, idari sözleşmeyi yapan idari makamın bulunduğu yer idare mahkemesi, genel yetkili mahkemedir. HMK m.17’ye göre; tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır. Dolayısıyla idare, yetki sözleşmesi yapabilir.

Tam yargı davasında görevli mahkeme, genel görevli mahkeme olarak idare mahkemesidir. Kanunun öngördüğü hallerde, Danıştay ve vergi mahkemeleri de tam yargı davalarının açılabileceği görevli mahkeme olarak düzenlenmiştir.

VIII.TAM YARGI DAVASININ SONUÇLARI

Tam yargı davası sonucunda mahkeme ret veya kabul kararı vermektedir. Ret kararı esas bakımından verilirse davacı bir daha aynı sebebi gerekçe göstererek tam yargı davası açamaz. Usuli yönden ön koşulların sağlanmaması sebebiyle ret kararı verilmesi halinde ise ön koşullar sağlanarak tekrar dava açılması mümkündür[43]. Tekrar dava açılması durumunda zamanaşımı süresinin geçmemesi hususuna dikkat edilmelidir. Dava süresi geçmiş ise tekrar dava açılamaz çünkü bu süre hak düşürücü niteliği haizdir[44].

Talebin kabul edilmesi halinde idare mahkemenin karar kıldığı tazminat miktarını en geç otuz gün içerisinde davacının hesabına yatırmalıdır. Yatırılmaması halinde icra yoluna ve infaz yoluna başvurulur[45].

SONUÇ

 

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda idarenin işlem, eylem ve sözleşmelerine karşı açılacak davalar iptal davası ve tam yargı davası olarak düzenlenmiştir. İptal davası ile birlikte idarenin yapmış olduğu hukuka aykırı işlem bütün hüküm ve sonuçları ile beraber ortadan kalkmaktadır. Tam yargı davası ile birlikte ise idarenin işlem, eylem ve sözleşmelerinden doğan zararlarının tazmini sağlanmaktadır.

Davacı her iki dava türünde de hak ve fiil ehliyetine sahip olmalı bunun yanında iptal davasında davacının menfaat ihlali şartının bulunması gerekirken tam yargı davasında ise hak ihlali şartı gerekmektedir. Davalı olarak ise karşımıza idare çıkmaktadır.

Hak ve özgürlüklerin bu denli kıymetli olduğu günümüz dünyasında bireylerin Devlet karşısında korunması ve haklarının güvence altına alınması büyük önem kazanmaktadır. Anayasamızın 125. maddesine göre; “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”. İptal ve tam yargı davaları ile birlikte idari yargı, güçlü idare karşısında bireylerin haklarını aramasına ve bununla birlikte idarenin denetimine olanak sağlamaktadır.

 

 

 

KAYNAKÇA

 

Hasan DURSUN, Zincir İşlemlere Karşı Hangi Aşamada Dava Açılabilir? , Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 118, Mayıs 2015, Sayfa: 223-242.

 

Kemal GÖZLER, İdare Hukuku, Birinci Baskı, Cilt II, Bursa 2003.

Kemal GÖZLER; Gürsel KAPLAN, İdare Hukuku Dersleri, 20.Baskı, Bursa 2018.

Oğuz POLAT, Tıbbi Uygulama Hataları, 2.Baskı, Ankara 2015.

Ramazan ÇAĞLAYAN, İdari Yargılama Hukuku, 2.Baskı, Ankara 2012.

Turgut TAN, İdare Hukuku, 2.Baskı, Ankara 2013.

İsmet GİRİTLİ, Pertev BİLGEN, Tayfun AKGÜNER, Kahraman BERK, İdare Hukuku, 4.Bası, İstanbul 2011.

 

[1] İsmet GİRİTLİ, Pertev BİLGEN, Tayfun AKGÜNER, Kahraman BERK; İdare Hukuku, 4.Bası, İstanbul 2011, s.3.

[2] Turgut TAN, İdare Hukuku; 2.Baskı, Ankara 2013, s.761.

[3] TAN, s.761.

[4] Kemal GÖZLER, Gürsel KAPLAN; İdare Hukuku Dersleri, 20.Baskı, Bursa 2018,  s.762.

[5] TAN, s.756.

[6] GÖZLER; KAPLAN, s.235.

[7] GÖZLER; KAPLAN, s.762.

[8] GÖZLER; KAPLAN, s.763.

[9] Danıştay Beşinci Dairesi, E. 2007/81, K. 2009/1103, T. 09.03.2009.

[10] https://akarastirma.wordpress.com/2010/09/04/yerindelik-denetimi-ve-kuvvetler-ayriligi/, ET: (25.06.2020).

[11] Ramazan ÇAĞLAYAN, İdari Yargılama Hukuku, 2.Baskı, Ankara 2012, s.333.

[12] ‘’İptal kararları geriye yürümez’’, Anayasa, m.153/5.

[13] ÇAĞLAYAN, s.334.

[14] GÖZLER; KAPLAN, s.766.

[15] Kemal GÖZLER, İdare Hukuku, Birinci Baskı, Cilt II, Bursa 2003, s.185.

[16] T.C. Danıştay Sekizinci Dairesi, E. 1994/7723, K. 1995/3624, T. 14.11.1995. (Aktaran: Hasan DURSUN, Zincir İşlemlere Karşı Hangi Aşamada Dava Açılabilir? , Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt: 28, Sayı: 118, Mayıs 2015, Sayfa: 223-242).

[17] ÇAĞLAYAN, s.346.

[18] GÖZLER; KAPLAN, s.767.

[19] GÖZLER; KAPLAN, s.767.

[20] GÖZLER; KAPLAN, s.768.

[21] GÖZLER; KAPLAN, s.768.

[22] Danıştay Kanunu md.24.

[23] 2576 sayılı Kanun md.6.

[24] Danıştay İkinci Dairesi, E. 2010/2155, K. 2011/363, T. 4.2.2011.

[25] GÖZLER; KAPLAN, s.771.

[26] ÇAĞLAYAN, s.422.

[27] GÖZLER; KAPLAN, s.781.

[28] TAN, s.942.

[29] İYUK md.2/1-b.

[30] https://barandogan.av.tr/blog/tazminat-hukuku/malpraktis-doktor-hatasi-tazminat-davasi-nedir.html (ET:28.06.2020.).

[31] Oğuz POLAT, Tıbbi Uygulama Hataları, 2.Baskı, Ankara 2015, s.285.

[32] TAN, s.943.

[33] GÖZLER; KAPLAN, s.774.

[34] TAN, s.943.

[35] GÖZLER; KAPLAN, s.777.

[36] http://hukukiyardimlasma.blogspot.com/2014/03/idari-eylem-nedir.html, (ET:26.05.2020).

[37] https://hukukiblog.com/kamu-hukuku/idarenin-sozlesmeleri/, (ET:26.05.2020).

[38] GÖZLER; KAPLAN, s.776.

[39] İYUK md.13.

[40] TAN, s.954.

[41] TAN, s.954

[42] GÖZLER; KAPLAN,  s.778.

[43] GÖZLER; KAPLAN,  s.779.

 

[44] GÖZLER; KAPLAN, s.779.

[45] GÖZLER; KAPLAN,  s.779.